Uzuntarla Mahallesi 424 Cadde, No: 41 A, Kartepe / Kocaeli

Küçükbaş Deneyimlerim – Niye Küçükbaş Niye Koyun?

Dostlar Herkese selam bildiğiniz gibi ben çiftlikte bir süre Doğu Friz ve Merinolandschaf baktım. Bunlarla ilgili denemeler ve çok güzel çekimler yaptık. Hep birlikte Doğu friz’in nasıl bakılması gerektiği konusunda bilgi sahibi olduk aynı zamanda elimizdeki Merinolandschaflarda sadece otlanarak beslenebiliyor mu onu gördük ancak İnegöl festivaliyle beraber koyunlarımıza elveda dedik. Kitap yazma konusunda zorluk çekiyorum çünkü kitap yazmak kolay bir şey değil. Devamlı seyahat etmem devamlı bir yerde kalmamam hareket halinde olmam da bunlarda çok büyük etken oluyor. Yazabildiğim zaman bazen ayda bir sayfa bazen yılda bir sayfa yazıyorum fakat yazdıklarım bir noktaya kadar geldi. Ben de hem sizlerle beraber yazdıklarımı paylaşmayı hem de aynı zamanda bu yazdıklarımı size aktarmayı düşündüm. Bu arada kendim de eklemeler yaparak bu kitabı bitirme şansına sahip olacağım ve dolayısıyla sizinle yazdıklarımla ilgili böyle sayfa sayfa gitmek istiyorum. Yazdığım kitap nedir? Benim yazdığım kitap tamamen küçükbaş ve koyunculuğun kitabı. Küçükbaşta tabii ki keçide var ama keçiyle de her ne kadar çalışmış olsam da koyunla daha fazla çalıştım. Bunu zaten yıllardır beni takip edenler biliyor. Bu kitap özellikle bu işi yapanlara ya da yeni başlayacak olanların sorduğu birçok soruya cevap olmuş olacak.

Niye Küçükbaş, Niye Koyunculuk?

 

Mecburiyet ve Gelenekçiler

Bu işi yapmak mecburiyetinde olanlar var ve gelenekçiler yani babadan oğula bu işi yapan insanlar var. Bugün genel olarak bakıldığında kırsal kesimde yaşayan üreticilerimiz bir şekilde hayatlarını bildikleri işle idame etmek zorundadırlar.
Aynı zamanda yine bakıldığında gelenekçi olarak tabir ettiğimiz bu kesimin çoğu, nesillerdir koyunculuk yapmaktadırlar. Babadan oğula geçen yöntemlerle koyunculuk üretimini devam ettirmektedirler ancak değişen dünyamızda bu tarz üreticilerimizin adaptasyonlarında sıkıntılar olduğunu görüyoruz. Bildiğiniz gibi insanlar bu işi yıllardır babadan oğula geçerek yapıyorlar. Birazcık da katı kuralcılar yani yeniliklere de çok açık değiller aslında. Onların biraz daha yenilikçilere ve yenilikçiliğe açık olmalarını tavsiye ediyorum ama bu tabii ki ülkemiz için oldukça zor bir olay. Şimdi dediğim gibi değişen dünyamızda bu tarz üreticilerimizin adaptasyonlarında sıkıntılar olduğunu görüyoruz. Çocuklarını evlendirmekteki güçlükleri çobana kız vermezler deyimi tam da burada kendini gösteriyor. Yani hangi Çobanlar hangi üreticiyle konuşursak konuşalım diyorlar ki biz çocuklarımıza kız bulamıyoruz ama bazı yerlerde de ümit verici şeyler görüyorum. Mesela Sivas’ta gördüm hukuk okumuş bir arkadaşımız ya da üniversite bitirmiş bir arkadaşımız veya Trakya’da aynı şeyleri yaşadım. Ben mutlaka kız bulurum diyor çünkü kendine özgüveni var. Belki sosyalleşiyor yani belki bizim gelenekçilerimizde yapmamız gereken en önemli olaylardan biri de zaten bu. Sosyalleşmeyi de sağlamamız lazım. Çocuklarımızı okutmalıyız. Ama tabii ki bu zorluklardan bir tanesi ben onu özellikle vurgulamaya çalışıyorum ve genelde ailelerin tek geçim kaynağı, bu koyunlardan ürettikleri süt ve kuzu satışlarından elde ettikleri gelirler. Bunu zaten biliyoruz ama burada çok önemli bir konuya değineceğim günümüzde maalesef yapağı para etmemektedir.

Gelenekçilerin Adaptasyon Sorunları

Eskilerin deyimi ile yapağı parası neredeyse bir aileyi bir kış geçirecek kadar gelir bırakırken, bugün artık kırkımcıya veriyorsunuz yapağıyı, kırkımcı diyor ki size, ya ağabey bir sene sakla belki para eder ya da yak diyor. Yani o hale gelmişiz. Yapağımız para etmiyor. Yapağının para etmemesinin başka sebepleri de var. Misal yapağının aşırı derecede kirli olması, biz kapalı alanlarda koyunlarımızı tuttuğumuz için toprak ve gübre üstünde yattıkları için inanılmaz bir şekilde yapağının kirlenmesi ve yapağının mikronunun ince değil de kalın olması, yapağının değerini düşürüyor. Tabi buna şunu da ekleyelim yapağı maalesef çok ucuza tüccarların eline geçip başka ülkelere satılmakta ve işlenmiş olarak yüksek maliyetlerle yine ülkemize satılmaktadır. Yapağının maliyet hesaplarına geleceğim, ama burada şunu da özellikle vurgulamak istiyorum gelenekçiler için, bunu İnegöl’deki festivalde Eşref şekerli Kardeşimiz çok güzel dile getirdi ve ben onu aldım burada onu paylaşmak istiyorum. Gidiyor bi çobana soruyor; ne yapıyorsun ne ediyorsun, işte çobanlık yapıyorsun, kaç yaşındasın, okumuyorum, peki sigortalı mısın, yok. Baban para veriyor mu? Yok. Şimdi genelde gelenekçi aileler çocuklarının mecburi çalışmak zorunda olduklarını düşünüyorlar. İşte ben peynir ekmek veriyorum, yemek veriyorum, evde yaşıyorlar gibi düşünmeleri bence yanlış bir düşünce. Bunu Eşref kardeşimiz dile getirdiği için ben ona ayrıca buradan teşekkür etmek istiyorum. Niye? Çünkü siz eğer çocuklarınızı tutmak istiyorsanız, mutlaka çocuklarınıza belli bir maaş vermelisiniz, sigortalamalısınız. Onlar kendilerinin ne kadar değerli olduğunu anlamaları veya ben gideyim buradan şehirde çalışayım hevesinden kaçınabilmesi gerekiyor. Hatta mesela ben Amerika’da yaşarken Amerika’da bazı yaşlı çiftçilerden şöyle bir teklif geliyor çiftliğime ortak arıyorum. Karı koca ve çocuğu yok veya çocukları istememiş. Çiftliğinin idamesi için sizi alıyor, siz orada çalışmaya başlıyorsunuz. Size bir maaş veriyor, evet çok yüksek olmasa da maaş veriyor, maaşın dışında diyor ki; ben her sene sana, adamın iki Yüzbaşı ineği var, 10 tane İnek vereceğim diyor sen iyi çalışıyorsan başarılıysan, sene sonunda 10 tane ineği senin hesabına geçiriyor. Siz orada 5 ila 10 sene çalıştığınız zaman Çiftliğin %50’sine sahip oluyorsunuz. O arada yaşlı olan Çiftçi daha da yaşlandığı için dönüyor diyor ki; tamam diyor artık satın alabilirsin. Seni belli bir makul fiyatlar çerçevesinde borçlandırıyor ve sen onu çalışarak ödüyorsun o borcu ve o emekli olan Çiftçi de artık çalışmıyor. Düşünebiliyor musunuz ne kadar güzel bir sistem? Tamam biz bunu belki yapamayabiliriz ama bizim şunu yapmamız lazım, bizim 6 tane çocuğumuz var, köylerden gelenler için söylüyorum, çocuklar şehre gidiyor ve bir tanesi köyde kalıyor ama bedava çalışıyor, köyde kalıyor. Sonra baba ve anne ölüyor. Arkasından diğer çocuklar diyor ki; bizim orada hissemiz var, toprağımız var sen bize vereceksin diyor. Baba belki çocuğuna bırakıyor, belki de bırakmıyor. Neticede O çok cüzi para eden arazi bir şekilde paylaşılıyor ya da satılıyor veyahut kardeşler birbirine giriyor. Peki bu batıda böyle oluyor mu? Olmuyor. Diyor ki kaç kardeşsiniz? üç kardeşsiniz. Hanginiz bu işi seviyor, bu işi yapıyor? Baba ona yönelik yatırımlar yapmaya başlıyor. Diğer çocukları dışarı gitse de onlara da birtakım destekler veriyor ama neticede bu işi idame ettirecek olana yatırım yapıyor ve ona göre de araziyi ya da işte çiftlikteki hayvanları ona bırakıyor. Bu çok güzel bir sistem bunun uygulanması lazım ama benim burada özellikle vurgulamak istediğim, anne ve babalara yönelik, eğer çocuğunuzu üretici olarak tutmak istiyorsanız, mutlaka okumasına devam ettirmelisiniz ama aynı zamanda onu teşvik ederek para kazanmasını sağlamalısınız, sigorta yaptırmalısınız. Sigortanın yanında mutlaka maaş vermelisiniz, prim vermelisiniz. Bu önemli konulardan bir tanesi bunu da burada bu vesileyle vurgulamak istedim. Şimdi şunu da bilmek lazım ki gelenekçilerle ilgili en büyük sorunlardan bir tanesi de eskiden okullar köylerdeydi fakat köylerden okulları büyük şehirlere, ilçelere veya mahallelere taşıdık. Dolayısıyla çocuğumuzu okula göndermek istediğimiz zaman ne oldu? Çocuğumuz mecburi olarak okula gittiği için annesi de onu takip etmek zorunda kaldı. Bu sefer anne gidince başladı mızmızlanmaya, ya koca neredesin hadi gel hadi gel! Baba kendini hem köye hem şehre taşımaya başladı. Şehirde bu sefer farklı bir tembellik başladı ve bu sefer hayvanlarını sattı ve işi bıraktı veya devam edenlerde büyük zorluklarla devam ediyorlar. Niye? Çünkü artık onlardan sonra devam ettirecek hiçbir nesil kalmıyor. Bu çok önemli sıkıntılardan bir tanesi burada onu da dile getirmek istedim. Dolayısıyla size kitabımın ilk başlangıcındaki gelenekçilerden bahsetmeye çalıştım. Mecburi yapanlardan ve gelenekçilerden bahsettim. Bir sonraki bölümde size yeni işe başlayan, şehirlere göç etmiş maddi sıkıntılar, ekonomik sıkıntılar ya da başka nedenlerden şehirlerin daralması sıklaşması yüzünden tekrar köylerine dönmek isteyenlerle ilgili kitabını o bölümüne geleceğiz. Bu bölümde sadece gelenekçileri işledik. Gelenekçilerle ilgili eksikleri izledik. Kitabımızın devamında ekonomik sebeplerle göç edenlerden ve yenilikçilerden bahsedeceğiz.

Osman Tanju Güneri

“Çocuklarınızı üretici olarak tutmak istiyorsanız, mutlaka okumasına devam ettirmeli, teşvik etmeli, sigorta yaptırmalı, maaş ve prim vermelisiniz.”

0 Yorum

Bir İçerik Gönder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkımda

Osman Tanju Güneri

Osman Tanju Güneri

Osman Tanju Güneri, hayvancılık alanında uzmanlaşmış, eğitim videoları ve danışmanlık hizmetleriyle sektörde öncü bir isimdir.